Geçtiğimiz hafta sonu gece saatlerinde, veryansıntv adlı haber platformundan 104 emekli amiral bir bildiri yayımladı. Hükümet temsilcileri, muhalefetten bazı isimler ve Milli Savunma Bakanlığı bildiriye tepki gösterdi. Bazı kesimler ise bunu anayasal ifade özgürlüğü olarak yorumladı ve Montrö konusundaki hassasiyete hak verdi.
Bildirinin yayımlanmasını takiben Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlatmasının ardından; 10 emekli amiral gözaltına alındı, dördü de yaş haddi nedeniyle ifade vermeye çağrıldı. Aralarında hükümetin Doğu Akdeniz politikasının temelini oluşturan “Mavi Vatan” doktrininin önde gelenlerinden, Balyoz davasında hapis yatan emekli Amiral Cem Gürdeniz’in de olduğu imzacı emekli askerlerin lojman ve koruma hakları iptal edildi.
Hürriyet'ten Mesut Hasan Benli ve Gizem Karakış'ın haberine göre, gözaltında bulunan emekli amirallerin Emniyet'teki işlemleri sürüyor. Güvenlik birimleri tarafından yapılan ilk incelemede, bildiriye imza atan 104 emekli amiralin muvazzaf askerlerle bir bağlantısının tespit edilemediği iddia edildi.
“104 amiralden Montrö bildirisi” başlıklı metin şu cümlelerle başlıyordu:
“Yüce Türk Milletine
Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi’nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.”
Montrö vurgusunun ardından aynı metinde şu ifadeler dikkat çekti:
“(…)Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur.”
Söz konusu görüntüler, bir Deniz İkmal Komutanı’nın bir tarikat evinde üniformasının üzerine giydiği cübbe ve sarıkla çekilmiş fotoğraflarıydı.
Yayınlanan bildirinin temelini son günlerde Montrö Anlaşması ile ilgili tartışmalar ve bu görüntüler oluşturuyor ve metinde Atatürk İlke ve İnkılapları’na sadakat vurgusu yapılıyordu.
Montrö tartışmasından amiral bildirisine nasıl gelindi?
Geçtiğimiz günlerde Gazeteci Muharrem Sarıkaya, TBMM Başkanı Mustafa Şentop’a İstanbul Sözleşmesi’nin feshetmesinin ardından Cumhurbaşkanı ile ilgili yönelttiği “Bir gün bir Cumhurbaşkanı gelip ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nden çekildim derse veya Montrö'yü tanımıyorum feshettim derse…?” sorusuna verdiği “Teknik olarak yapabilir. Bunu sadece bizim Cumhurbaşkanımız değil, Almanya da yapabilir Amerika da yapabilir” yanıtı üzerine tartışmalar başlamıştı. Daha sonra TBMM Başkanı verdiği bu yanıtla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Ben iç hukuktaki düzenlemelerden bahsettim. Lozan gibi Montrö gibi anlaşmalardan çıkmanın söz konusu olmayacağını da açık bir şekilde söyledim. Bunun imkansızlığını ifade ettim. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu, İstiklal Harbi’yle elde ettiğimiz mevzilerle ilgili hiçbir düşünce aklımızdan geçmemiştir. Türkiye’nin güvenliğini, sınırlarını koruyan anlaşmalar değildir, bunu koruyan devletimizin kudreti, ordumuzun gücüdür.”
Montrö Boğazlar Sözleşmesi
Dünyanın en önemli ve en işlek su yollarından biri olan İstanbul Boğazı’ndan yabancı ülkelerin geçişi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre düzenleniyor. Anlaşma, 1936 yılında İsviçre’nin Montrö kentinde imzalandı. Bu anlaşma ile Lozan’da ertelenen İstanbul ve Çanakkale boğazları konusunda Türkiye, önemli kazanımlar elde etmişti.
Boğazlar’ın yönetimi Türkiye’ye bırakıldı.
Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere bazı üstünlükler verildi.
Kanal İstanbul Montrö’yü riske atar mı?
Hükümetin Karadeniz ve Marmara arasında açmak istediği ikinci deniz yolu Kanal İstanbul, Montrö ve Boğaz güvenliği konusunda tartışmaları gündeme getiriyor. Cumhurbaşkanı, Kanal İstanbul’un Montrö Anlaşmasıyla yakından uzaktan alakası yoktur” demişti.
126 Emekli Diplomat ise geçtiğimiz yıl Montrö Duyurusu başlığıyla bir bildiri yayımlamış ve şu ifadelere yer vermişti:
"Kanal İstanbul, Montrö Sözleşmesi'ni tartışmaya açacaktır. Atatürk Türkiye'sinin, Lozan Antlaşması'ndan sonra en büyük diplomasi başarısı olan Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması ise Türkiye'nin İstanbul-Çanakkale Boğazları ile Marmara Denizi üzerindeki mutlak egemenliğinin kaybedilmesine yol açar.”
Bildiriyle ilgili Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “Bu açıklama siyasi bir deklarasyondur. Çünkü Montrö'nün ortadan kaldırılmasıyla ilgili Türkiye'de bir tartışma yok." şeklinde konuşmuştu.
Montrö Boğazlar Sözleşmesi değişebilir mi?
Başka bir tarafta kanal açılması, diğer taraftaki (Boğaz) geçişi düzenleyen rejimi etkilemeyebilir diyen Prof. Dr. Mensur Akgün, kanal açılırsa Türkiye’nin yeni bir rejimin doğmasına yol açacağını belirtiyor ve Montrö Sözleşmesi’nin maddelerine göre iki şekilde değiştirilebileceğini hatırlatıyor:
Birincisi, sözleşmenin tümden değişimi için 28. maddeye göre taraflardan birinin teklifte bulunması yeterli oluyor ve ardından müzakerelere başlanması gerekiyor. İkincisi ise taraflardan biri ve onu destekleyecek bir başka taraf ile birlikte, belli maddelerinde iki tarafın birden değişim teklifi vermesi gerekiyor.
20 Temmuz 1936 tarihinde imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin tarafları ise şöyle; Bulgaristan, Fransa, Büyük Britanya, İrlanda, Hindistan, Yunanistan, Japonya, Romanya, Türkiye, Sovyetler Birliği (Rusya), Yugoslavya.
Diğer bir konu ise Boğaz’daki gemi trafiği. Geçtiğimiz günlerde Panama bayraklı bir yük gemisinin Boğaz’daki yalılara son anda çarpmadan durması ve büyük bir tehlikenin atlatılmış olması da Kanal İstanbul tartışmalarına eklendi. Montrö imzalandığında büyük tankerlerin ve yük gemilerinin Boğaziçi’nden geçişi hesaba katılmamıştı. Bugün İstanbul Boğazı’nın yıllık trafik yoğunluğu Süveyş Kanalı’nın üç katı. Her yıl Boğaz’dan 50 bin yük gemisi geçiyor.
Üniforma üzeri takke ve cübbe
Emekli amirallerin bildirilerinde vurguladıkları bir diğer gelişme; Deniz Kuvvetleri’nde Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı’nın makam aracıyla gittiği bir tarikat evinde askeri üniforması üzerine giydiği sarık ve cübbeli fotoğraflarının yayımlanması oldu. Kaynak
Haberi yayımlayan Veryansın adlı içerik platformu fotoğraflardaki kişinin yüzünü anlaşılmayacak şekilde filtrelemişti. Öte yandan Mehmet Sarı, 104 amiralin bildirisinin yayımlandığı Veryansın adlı içerik platformunda çıkan üniforma üzeri sarıklı ve cübbeli fotoğrafların görüldüğü habere erişim engeli için Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliğine başvuruda bulununca, fotoğraflardaki kişinin kendisi olduğu ortaya çıkmıştı.
Bu haberin ardından Sarı’nın sözleşmeli subay olduğu yani Deniz Harp Okulu mezunu olmadığı, sivil üniversiteyi bitirdikten sonra mühendis kadrosundan “sözleşmeli subay” olarak istihdam edilmek üzere Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na alındığı haberleri çıktı.
15 Temmuz öncesi olsaydı Sarı’nın, “sözleşmeli subay” kadrosunda olduğu için Harp Akademisi’ne gitme, dolayısıyla general ve amirallik için gerekli olan “kurmay” olma, albaylıktan daha üst bir rütbeye yükselme hakkı da bulunmuyordu. 15 Temmuz sonrası düzenlenen bir kararname ile astsubaylıktan subaylığı geçenler dahil, akademiye gidip kurmay olma koşulu aranmaksızın tüm subaylara Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla general-amiral olma olanağı tanındı. Sarı, bu düzenleme ile karacılarda alay komutanlığı ile eşdeğer bağımsız bir görev olan filotilla komutanlığına getirildi. Son olarak Milli Savunma Bakanlığı tarafından hakkında inceleme başlatıldı ve Bakanlık’tan şu açıklama geldi:
“Sosyal medyada yer alan bu ve benzeri her türlü paylaşım gerçekliği başta olmak üzere her yönüyle dikkatle inceleniyor.”
‘Tekkeye giden amiral' şeklinde anılan görüntülerle ilgili Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyesi Cemil Çiçek konuyla ilgili yaptığı açıklamada şunları kaydetti: “Din kisvesi altındaki bazı grupların milletin başına ne bela açtığını gördük. Bu belayı daha def edememişken, aynı anlama gelebilecek bir kısım davranışlar doğru değil. Yeterli dersleri daha çıkarmadığımız anlamına geliyor.”