İsrail Filistin’e nasıl yerleşti?
- 1799, Napolyon, Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrini gündeme getirdi.
- 1917, İngilizler Filistin’i işgal etti. Balfour Deklarasyonu ile İsrail devletinin kuruluşuna destek verdi.
- 1922, Yahudilerin gelişi, Filistin’de direniş ile karşılandı. İzzeddin El Kassam silahlı mücadele çağrısı yaptı.
- 1929, Kudüs’teki Arap isyanında 200 Yahudi, 116 Arap öldürüldü.
- 1930, İngiliz hükümeti ve Kraliyet komisyonu, Filistin’e Yahudi göçünün sınırlandırılmasını önerdi.
- 1935-1939, Arapların Yafa’daki genel grev ve protestoları sonrası İngilizler sıkı yönetim ilan etti. Çıkan isyanda toplam 5 bin Arap öldürüldü.
- 1948, İsrail devleti Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan ettiğini duyurdu. 14 Mayıs saat 16.00’da gerçekleşen bu ilanın ardından Filistinliler 15 Mayıs’ı “El Nakba – Felaket Günü” diye anıyor.
- 1964, Kudüs’te Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu ve Arap devletleri tarafından tanındı.
- 1967, Altı Gün Savaşları sonucu İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkardı.
BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı kararı aldı. Kararda, savaşla toprak kazanımı reddediliyor, son çarpışmalarda ele geçirdiği yerlerden İsrail'in çekilmesi isteniyordu.
- 1987-1993, İsrail işgaline karşı kitlesel ayaklanma Gazze Şeridi'nde başladı; kısa sürede Batı Şeria'ya yayıldı. Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü.
- 1994, Oslo Barış Sürecinin ardından Filistin yönetimi kuruldu. İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü, İlkeler Deklarasyonu'nun nasıl uygulanacağı konusundaki anlaşmayı imzaladı. İsrail, Gazze Şeridi'nin çoğunu terk ediyordu. Batı Şeria'da ise Eriha kentini Filistinliler'e bırakıyorlardı.
- 2002-2003, İntihar saldırıları ardından İsrail Batı Şeria'nın neredeyse tamamını işgal etti. Filistin kentleri sık sık baskına uğradı, yalıtıldı, kuşatıldı ya da sokağa çıkma yasağı altında kaldı.
- 2005-2006, İsrail, Gazze ve Batı Şeria'nın bir bölümünden çekildi. Ancak Gazze'yi denizden, karadan ve havadan abluka altında tutmaya başladı.
- 2010, İsrail askerleri Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine baskın yaptı. 10 Türk vatandaşı hayatını kaybetti.
- 2014, İsrail Gazze'ye yönelik 51 gün süren ve kara harekâtını da içeren yeni bir saldırı başlattı. Saldırılarda 530'u çocuk 302'si kadın 2 bin 100'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı. İsrail tarafında 64'ü asker 70 İsrailli öldü, 720 İsrailli yaralandı.
- 2015, Filistin, Birleşmiş Milletler’de “Üye olmayan gözlemci devlet” statüsü elde etti.
- 2018, ABD'nin Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı aldığı İsrail Büyükelçiliği'nin açılışı öncesi İsrail güvenlik güçleri protestoculara ateş açtı ve onlarca Filistinli hayatını kaybetti.
- 2021, 7 Mayıs Cuma günü namaz kılmak üzere Mescid-i Aksa'ya giden on binlerce Filistinli, 10 Mayıs'taki “Kudüs Günü”nde bazı İsrailli grupların planladığı yürüyüşte Harem-üş Şerif'e girmemesi için üç günlük bir nöbete başladı. Ardından İsrail polisi müdahale etti.
Kudüs Günü: İsrail'de bazı gruplar, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın yıl dönümünü İbrani takvimine göre "Kudüs Günü" olarak kutluyor. Bu yıl bu takvime göre Kudüs günü 9-10 Mayıs'a denk geldi.
Batı Şeria, İsrail ile Filistin arasındaki anlaşmazlığın merkezinde bir coğrafya. Bu bölge, 1967 yılındaki Orta Doğu savaşından (Altı Gün Savaşı) beri İsrail işgali altında. İsrail’den önce Ürdün, ondan önce İngiliz ve daha önce de Osmanlı kontrolündeydi.
1967 yılından bu yana İsrail Kudüs’te en az 10 yerleşim birimi kurdu. Buraya yaklaşık 200 bin civarı Yahudi yerleştirildi. Uluslararası hukuk tarafından Kudüs'teki Yahudi yerleşimleri yasa dışı kabul ediliyor. Ancak İsrail, buna itiraz ediyor. Kudüs'te yaklaşık 850 bin kişi yaşıyor. Nüfusun yüzde 37'sini Araplar, yüzde 61'ini de Yahudiler oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu ve Uluslararası Adalet Divanı, İsrail’in bölgedeki varlığını “işgal” olarak kabul ediyor.
İsrail, Doğu Kudüs'ü ilhak ettiği 1980 yılında çıkardığı yasayla tüm Kudüs'ü başkenti ilan etmiş, ancak BM Güvenlik Konseyi'nin 478 sayılı kararıyla İsrail'in ilanı hükümsüz sayılmıştı. Bu nedenle çok sayıda ülkenin büyükelçilikleri Tel Aviv ve çevresinde bulunuyor. Diğer taraftan Trump yönetimi Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyıp ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşımıştı. Yeni Başkan Biden da Trump’ın bu kararına şimdiye kadar dokunmadı.
Netanyahu’dan Trump’a: Şimdiye kadar Beyaz Saray’a gelmiş İsrail’in en yakın dostusunuz
Trump başkanlığı döneminde Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını duyurmuştu ve yeni bir barış planı açıklamıştı. Buna göre de Batı Şeria’nın üçte biri İsrail’e veriliyordu. Geriye kalan bölük pörçük topraklarda da bir Filistin Devleti kurulmasından söze ediliyordu. Netenyahu’ya göre, bu hayatta bir kez gelecek bir fırsattı ve bu fırsatı da kendisi değerlendirmek istiyordu.
Batı Şeria, Filistin Devleti denetiminde olsa da Filistin Devleti’nin çok sayıda ülke tarafından tanınmaması bu durumu zorlaştırıyor ve Batı Şeria yönetimi hiçbir devlete ait değilmiş gibi bir tutum benimseniyor.
Bu bölgede bugün sayıları 3 milyonu bulan Araplara ise Batı Şeria aslında yüzyıllardır ev sahipliği yapıyor. Filistin Devleti’nin kalbi kabul edilen Batı Şeria’ya 1967’deki savaş sonrası İsrailli yerleşimciler taşınmaya başlamıştı. Bunun anlamı bazı İsrailliler için Tevrat’ta yazan “Kutsal vatana dönüş” idi. Yıllar içerisinde bu yerleşim arttı ve 1980’lerin ortalarından itibaren İsraillilerin sayısı bir hayli yükseldi. İsrail, atalarının topraklarına dönmeye ve kendi güvenliği için bazı bölgeleri elinde tutmaya hakkı olduğunu söylese de pek çok uluslararası yasaların yorumuna göre bu yerleşimler legal değil.
Cenevre Sözleşmelerine göre İsrail suç işliyor
Savaş ve çatışma halinde silahlı güçler ve insani yardım örgütleri tarafından uyulması gereken kuralları belirleyen ve 12 Ağustos 1949 tarihinde imzalanan Cenevre Sözleşmeleri; geçtiğimiz yüzyılın en önemli başarılarından biri olarak kabul ediliyor. Savaşın kurallarının belirlenmesi ve savaş mağdurlarının korunması bilinciyle toplanan uluslararası konferans sonucunda imzalanan 4 sözleşme bugün insancıl hukukun en temel belgelerini oluşturuyor. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından tüm milletler tarafından imzalanan anlaşma, evrensel ahlaki ve etik değerleri ön plana çıkarıyor.
Silahlı çatışma mağdurlarının korunmasına yönelik kurallar getiren Cenevre Sözleşmelerinde yer alan ağır ihlaller
- Kasten öldürme, işkence ya da insanlık dışı muamele.
- Kasten ciddi yaralanmalara yol açma
- Askeri gerekliliğin haklı kılmadığı, hukuka aykırı ve keyfi olarak gerçekleştirilen yıkım ve mülkiyete el konulması.
- Bir savaş esirini ya da korunan birini yabancı kuvvet emrinde hizmete zorlama.
- Bir savaş esirini ya da korunan bir kişiyi adil ve olağan yargılanma hakkından kasten mahrum etme.
- Korunan bir kişiyi hukuka aykırı olarak sürgün, nakil ya da tecrit etme, rehin alma.
Cenevre Sözleşmelerinin başında yer alan ifade şöyle;
“21 Nisan - 12 Ağustos 1949 tarihleri arasında Cenevre'de düzenlenen Diplomatik Konferansta temsil edilen Hükümetlerin aşağıda imzası bulunan Tam Yetkilileri, Savaş Zamanında Sivillerin Korunması için bir Sözleşme oluşturulması amacıyla aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır.”
Sürgünler, transferler ve tahliyeler başlıklı bölümün 49. maddesinde yer alan ifade ise şu şekilde:
“İşgalci Güç, halkın güvenliği veya zorunlu askeri nedenler gerektirmedikçe, özellikle savaş tehlikelerine maruz kalan bir bölgede korunan kişileri alıkoymayacaktır.”
“İşgalci Güç, kendi sivil nüfusunun bir kısmını işgal ettiği topraklara sürmeyecek veya nakletmeyecektir.”
Türkiye “Harb Felâketzedelerinin Himayesine dair 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin onanması hakkında Kanun kabulünü 30 Ocak 1953 tarihli Resmi Gazete’de yayımlamıştı.
İsrail, Filistinlilerin de yaşadığı alanlara yerleşip buraları işgal ederken diğer yandan bugüne dek askeri işgalin bir parçası sayıp resmen İsrail’in bir parçası haline getirmedi. Bunun nedenlerinden biri de uluslararası diplomaside sorun yaşayacağını öngörmesi.
50 yıldır işgal altındaki Doğu Kudüs
Dünyanın en kadim kentlerinden Kudüs, bugün Orta Doğu'daki sorunların merkezinde yer alıyor. Üç semavi dinin de Kudüs'te kutsal mekanlarının bulunması, kentin tarih boyunca uluslararası öneme sahip olmasının nedenlerinden biri. İsrail, kentin doğusunu 1967'de işgal etti, 1980 yılında da şehrin tamamını başkenti ilan ettiğini duyurdu. Filistinliler de Doğu Kudüs'ü ileride kurulacak Filistin devletinin başkenti olarak görüyor. Oslo anlaşmalarında Kudüs'ün statüsü barış görüşmelerinin ileri aşamalarına bırakılmıştı. Ancak İsrail'in Kudüs üzerindeki başkent ilanı uluslararası alanda tanınmıyor.
Üç din için de kutsal kent
Müslümanlar için en kutsal yerlerden biri kabul edilen Mescid-i Aksa ve Kubbet'üs Sahra'nın bulunduğu Harem-üş-Şerif, Doğu Kudüs'te yer alıyor. Hz. Muhammed’in buradan göğe yükseldiğine inanılıyor.
Yahudiler için Mescid-i Aksa'nın hemen altındaki Süleyman döneminde yapılan tapınağa ait olduğuna inanılan Ağlama Duvarı çok önemli. Burası Yahudilik inancının en kutsal mekânı.
Hristiyanlar için ise Kudüs'te bulunan Kutsal Kabir Kilisesi'nde İsa Peygamber'in çarmıha gerildiği ve kabrine konulduğu inancı var.
Doğu Kudüs’te gerilim nasıl alevlendi?
Nisan ayı ortasında: Filistinlilerin Ramazan geleneği olan, oruçlarını eski kentin Şam Kapısı'nın merdivenlerinde açmaları engellendi. Filistinliler İsrail polisini, merdivenlere bariyerler dikmekle suçladı. İsrail polisi isebunu, yayaların eski Kudüs'e geçişinin kolaylaştırılması için yaptığın söyledi.
Nisan ayı sonu: Aşırı sağcı Yahudi eylemciler, Filistinliler ve İsrail polisi arasında olaylar çıktı. En az 100 Filistinli yaralandı, 20 İsrail polisi yaralandı, 50 kişi gözaltına alındı.
Mayıs ayı ortasında: İsrail'de bazı gruplar, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın yıl dönümünü İbrani takvimine göre "Kudüs Günü" olarak kutluyor. Bu yıl takvime göre Kudüs günü 9-10 Mayıs'a denk geldi.
Daha önce: Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah bölgesinde yaşayan bazı Filistinli aileler, evlerinden tahliye edilmek istendi. 10 Mayıs'taki Kudüs Günü yürüyüşüne denk gelen duruşmada, İsrailli yetkililerin on yıllardır Doğu Kudüs'teki evlerinden çıkarılması için uğraştığı Filistinli ailelerden dördünün yaptığı temyiz başvurusu görüşülecekti.
Bölgede 30'dan fazla Filistinlinin yaşadığı dört evin "Yahudilere ait olduğu gerekçesiyle" boşaltılması için son karar bu yılın başında görülen bir duruşmada verilmişti. Kaynak
OsKa
00:07 17-05-2021