Balıkçılık endüstrisinin deniz yaşamı ve okyanuslar üzerindeki etkisi çevre örgütleri, üretim yapan firmalar, bilim insanları ve uzmanlar arasında uzun süredir tartışma maddesi olarak yerini koruyor. Dünyada kişi başı yıllık balık ve deniz ürünleri tüketimi durmaksızın artıyor. Kişi başı yıllık balık tüketimi 1960’larda ortalama 9 kilogram iken, günümüzde 2018 yılı verilerine göre 20.5 kilograma ulaştığı gözlemleniyor. Uzmanlar, endüstriyel balıkçılıkla birlikte artan balık tüketimi konusunda farklı görüşler dillendirseler de çeşitli bilim insanları ve çevre örgütleri; aşırı avlanma, iklim değişikliği, okyanus ve denizlerdeki çevre kirliliği gibi nedenlerin su altı canlılığının sonunu getireceğini açıklıyor.
Geçtiğimiz günlerde Netflix'de yayınlanan ve yayınlandıktan sonra büyük ilgi gören “Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo”, endüstriyel balıkçılıkla ilgili var olan tartışmaları yeniden canlandırdı. “Okyanuslardaki yaşama hayranlık duyan bir film yapımcısı, insanların deniz canlılarına verdiği zararı araştırırken küresel boyutta korkunç bir yolsuzluğu ortaya çıkarır” tanıtım yazısıyla yayınlanan belgesel, insanın doğaya verdiği zararı denizler ve okyanuslar üzerinden anlatıyor. Şu anki balıkçılık faaliyetlerinin devam etmesi halinde 2048 yılında okyanus ve denizlerdeki canlılığın yok olacağının iddia edildiği belgesel, ticari balıkçılığın deniz ekosistemleri üzerindeki etkisine odaklanırken; insanın deniz ve okyanuslardaki tahribini tartışmaya açıyor.
“Seaspiracy: Denizlerdeki Komplo” belgeseli ile gündeme gelen okyanus ve deniz canlılarıyla ilgili farklı görüşlerin açıklanmasına neden olan endüstriyel balıkçılık hakkında belgeselin yapımcıları ve uzmanlar ne diyor, raporlar ne gösteriyor, gerçekler ne?
Endüstriyel Balıkçılık nedir?
Büyük firmalar tarafından açık deniz ve okyanuslarda ya da yapay havuz ve gölet gibi alanlarda balık çiftlikleri kurulması ve yetiştirilmesi olarak tanımlanıyor. Balık çiftlikleri, su ürünleri yetiştiriciliğinin yoğun üretim yapan; yani yem, aşı ve ilaçlar gibi dış girdilere ve yoğun bir sermaye ile teknoloji kullanımına ihtiyaç duyan sınıfına giriyor. Geleneksel olarak farklı yöntemlerle ve dışarıdan girdi kullanımı olmaksızın da binlerce yıl gerçekleştirilmiş olan yetiştiriciliğin yoğun versiyonu, OECD tarafından 1980’lerin sonunda ‘yeni bir endüstriyel sektör’ olarak tanımlanmıştır.
Netflix'in Seaspiracy belgeseli: “Okyanuslar 2048'de neredeyse boş olacak”
Belgeselin yönetmeni ve anlatıcısı Ali Tabrizi "Şu andaki balıkçılık seviyeleri devam ederse, 2048'de hemen hemen boşalmış okyanuslar göreceğiz" diyor. Bu iddia 2006 tarihli bir araştırmadan ve belgeselde New York Times'ın o dönem bu araştırmayla ilgili yayımladığı "Balık Türlerinin Küresel Çöküşünü Gösteren Araştırma" başlıklı haberine atıfta bulunuluyor. Ancak söz konusu araştırmanın yazarı, o dönemki tespitler ile şu anda bazı sonuçlara varılmasına şüpheyle yaklaşıyor. Belgeselde yer alan iddialardan en çok tartışılan gündem maddeleri arasında yer alan konu, “Pasifik Okyanusu’nda yer alan plastik kirliliğinin yüzde 50’si balık ağlarından oluşuyor” iddiası. Birçok uzman tarafından farklı yorumlanan konu, izleyenler tarafından endüstriyel balıkçılığa karşı tepkileri artırıyor. Belgeselde, plastik pipet kullanımını yasaklamaya yönelik yürütülen küresel kampanyanın "Amazon yağmur ormanlarını kurtarmaya ve kürdanları boykot ederek ağaç kesmeyi bırakmaya benzediğine" vurgu yapılarak, okyanuslardaki plastiğin sadece yüzde 0.03’nün bunlardan oluştuğu belirtiliyor. İnsanın doğaya verdiği zararı denizler ve okyanuslar üzerinden anlatmaya çalışan 90 dakikalık belgesel, ana odağa endüstriyel balıkçılığı alarak denizlerle ilgili birçok problem ile okyanus ve denizlerdeki tahribe değiniyor.
İPBES: “Okyanus ve denizlerdeki plastik kirliliği 10 kat arttı”
Biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri üzerine hükümetler arası bir bilim-politika kuruluşu olan İPSES’in 2021 raporu, sualtındaki çeşitliliğin azalışı ve sulardaki kirliliğe vurgu yapıyor. Biyoçeşitliliğin korunması ve sürdürülebilir kullanımı adına çalışmalar yürüten platform, “Doğanın Tehlikeli Düşüşü 'Benzeri Görülmemiş' Türlerin Yok Olma Oranları Hızlanıyor” raporunu 2021 yılında yayımladı.
Raporda dünya üzerindeki 1 milyon türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu açıklanırken, okyanuslarla ilgili çarpıcı sonuçlara yer verildi. Rapora göre dünya üzerindeki okyanusların yüzde 55’i endüstriyel balıkçılık için kullanılıyor ve 1980 yılından bu yana sulardaki plastik kirliliği 10 kat artırmış durumda. Raporda yer alan bilgilere göre endüstriyel tesislerden her yıl 300 ile 400 milyon ton ağır metal, çözücü madde, toksik çamur ve diğer atıklar dünyanın sularına dökülüyor ve bu olay dünya sularında 245 bin kilometrekarelik (Birleşik Krallık’tan daha büyük) bir alanı öldürmüş durumda. Ayrıca rapora göre, 2015 yılı verileri baz alındığında sulardaki avcılığın yüzde 33’ü sürdürülemez, yüzde 60 sürdürülememe sınırında ve sadece yüzde 7’si sürdürülebilir şekilde yapılıyor. Kaynak↗
IMF: “Bir balina binlerce ağaca bedel karbondioksit emiyor”
“Endüstriyel balıkçılıkla balinaların yüzde 75’i yok oldu”
Netflix’in yayınladığı belgeselde yer alan konu, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) raporuna dayanıyor. Okyanustaki fitoplankton adı verilen mikroskobik organizmalar, tıpkı bitkiler gibi karbondioksiti emiyor ve oksijeni serbest bırakıyor. Bilim insanlarının yaptığı araştırmalara göre de balinalar bu fitoplanktonun üretimine ciddi katkı sağlıyorlar. Raporda, bir balinanın binlerce ağaca bedel olduğu belirtilirken, balinaları korumaya yönelik bir stratejinin sera gazlarını ve küresel ısınmayı sınırlayabileceğine vurgu yapılıyor. Artan endüstriyel balıkçılık ile balina nüfusunun bir zamanlar olduğundan yüzde 75 daha az olduğuna vurgu yapılan raporda, Mavi Balina gibi bazı türlerin günümüzde, önceki nüfuslarının yalnızca yüzde 3'ü dolaylarında kaldığına dikkat çekiliyor. Kaynak↗
FAO: Akdeniz ve Karadeniz'deki avcılığın yüzde 18’i ıskarta
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) “Akdeniz ve Karadeniz Balıkçılığının Durumu 2020” raporunda, Akdeniz ve Karadeniz'deki balık avcılığının yüzde 18’inin avlanmaması gereken türlerden oluştuğunu bildirdi. Raporda, 2020 yılında iki denizde 1.2 milyon tona yakın av yapıldığı, bunun 230 bin tonunun 'ıskarta' olarak adlandırılan caretta caretta, köpek balıkları, yunus ve avlanmaması gereken diğer balık türleri olduğu açıklandı. Raporda Akdeniz ve Karadeniz’in sürdürülebilirliğini, çok sayıda faktörün tehdit ettiği belirtilerek; insan kaynaklı artan kirlilik dahil habitat bozulması, göçmen türler, aşırı avlanma ve iklim kaynaklı değişikliklerin olumsuz etkilerine işaret edildi.
WWF: “Akdeniz’in en az yüzde 30’unun korunması gerekiyor”
Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) 2021 yılında yayımladığı “30 x 30: Akdeniz’de biyolojik çeşitliliği ve balık stoklarını yeniden canlandırmak” başlıklı rapora göre, biyoçeşitlilik için Akdeniz’in en az yüzde 30’unun korunması gerekiyor. Raporda günümüzde Akdeniz’in yüzde 9.68’inin koruma alanı ilan edildiği aktarılırken, bu alanların sadece yüzde 1.27’lik bir bölümünün yönetim planları ile etkin bir şekilde korunduğu vurgulanıyor.
Sürdürülebilir olmayan endüstriyel balıkçılık ve diğer zararlı faaliyetlerin Akdeniz’de acil bir şekilde son verilmesi gerektiğine dikkat çekilen raporda, Akdeniz’de yapılacak koruma ile en faydalı sonuçları vermesi beklenen yerler; Alboran Denizi, Kuzeybatı Akdeniz, Sicilya Kanalı, Adriyatik Denizi, Helen Yayı, Ege Denizi ve Doğu Akdeniz olarak gösterildi. Raporda sürdürülebilir olmayan balıkçılık ve diğer endüstriyel faaliyetlerde ısrarcı olunması durumunda, Akdeniz’de önümüzdeki yıllarda balık stoklarının azalmaya devam edeceği bildirildi. Kaynak↗
1 kilo levrek yetiştirmek için 1.8 kilo yabani balık avlanıyor
Heinrich Böll Stiftung Türkiye Derneği’nin endüstriyel balıkçılıkla ilgili ele aldığı “Yetiştiricilik - Türkiye’de Balık Çiftlikleri” isimli araştırmaya göre, 1 kilo levrek balığı yetiştirmek için 1.8 kilo yabani balık avlanıyor. 1 kilo çipura yetiştirmek için ise 1.6 kilo yabani balık avlanıyor. Türkiye’de en çok üretilen çiftlik balıkları arasında yer alan çipura ve levrek üretimi için yüzde 60 ile 80 arasında hayvansal proteine dayanan balık yemine ihtiyaç duyulduğu belirtilen araştırmada, Türkiye’de çipura ve levrek üretimi için genellikle yüzde 40-45 arası balık unu, yüzde 12-13 balık yağı ve yüzde 40-45 diğer protein kaynaklarından oluşan balık yeminin kullandığı aktarılıyor.
Balık çiftliklerinin doğal sınırları aşmaya yarayan teknolojik bir yöntem olmadığı, tam tersine denizlerdeki balık stoklarının devamına ve ekosistemin sürdürülebilirliğine bağımlı bir üretim sürecine sahip olduğu vurgulanan araştırmada, etobur çiftlik balıklarının yemi için avlanan diğer yabani balıklara dikkat çekiliyor. Araştırmada, Türkiye’de 1950 ve 1960 yılları arasında avlanan hamsinin yüzde 90’ının doğrudan insan tüketimine gittiği aktarılırken, 2013 yılı verilerine bakıldığında ise avlanan hamsinin yüzde 56’sının balık unu ve balık yağı üretiminde kullanıldığı belirtiliyor. Kaynak↗